Çarşamba, Mart 13, 2013

Ser çava!



Sonra dedim ki, okula bir gideyim, çocuklarımın ellerinden öpeceğim!

...

Başlangıç kuru bitti. Selamlaşmayı, hal hatır sormayı, sayıları, renkleri, saatleri, basit prepozisyonları, meyve ve sebzeleri öğrendim. Şimdi görüşmeye gelen velilerle en azından nasılsın, iyi misin muhabbettini çocuklarımın çevirisi olmadan, Kürtçe yapabiliyorum. Çocuklara İngilizce kelimeleri, İngilizce-Kürtçe dil yakınlığından benzer olan sözcükleri çok daha rahat öğretebiliyorum. Üstelik basit de olsa Kürtçe cümle kurmam, onlarda İngilizce öğrenme isteği yaratıyor.

Ama mesele 1. kurda. Israrları gözardı ederek başlangıç kuruna tekrar gitmedim ve tamamen öğretilmesi hedeflenen dilde konuşulan bu kura kayıt yaptırdım. İlk dersim, tek kelimeyle felaket.

Derse geç kaldım, 2. derse girmek zorunda kaldım. Ders başladığında tanışma faslı geride kaldığı için hoca kim olduğumu ve neden orda olduğumu sormadı, ki iyi de oldu, ders boyunca sırtımdan akan ter hiç eksik olmadı. Önümdeki Cegerxwîn'den bir fabl, öğretmenin dili hedef dilde, sınıftakiler gayet iyi konuşuyor, kendilerini ifade ediyor, esprilere gülüyor. Umarım beni kimse görmez diye söyleniyorum içimden, umarım kimse bana soru sormaz.

Ders bitiminde mamoste durumu farkediyor, beni tanımak için sorular soruyor. O kadar kasmışım ki kendimi, navê te çi ye? diyor, yüzüne bakıyorum boş boş. Kendimi anadilimde, Türkçe ifade etmek istiyorum, mümkün değil, öyle kuruyorum ki kafamda, Türkçe konuşursam sanki mamoste bana gülecek.

Ne haldeyim ben, koskoca, öğretmen, ben, çocuk gibi, çocuk kadar, korkuyorum, avuçlarımın içi böyle, terden buz gibi.

Berbat bir gün. Aynı hafta içindeki diğer derse gitmemek için bahaneler uyduruyorum. Neredeyse karnım falan ağrıyacak, gitmeyeyim diyeceğim.

Allahtan o ikinci ders hiç gelmedi, telefonun ucundaki ses bana yanlış hocanın dersine girdiğimi ve ... mamostenin dersine girmem gerektiğini anlatıyor Kürtçe olarak. Sanırım can havli dediğimiz şey bu olsa gerek, bu kadar Kürtçeyi ilk defa anlıyorum.

... mamosteyle ilk ders. Derse vaktinde gitmeye özen gösteriyorum. Ön sıraya geçiyorum. Bu defa sözlüğüm de var. Mamosteye ve sınıfa kendimi tanıtabildiğim kadar Kürtçe konuşuyorum. Sonra bir refleks belki, kendimi en iyi anlattığım dilde, anadilimle konuşuyorum.

"...Kürtçeyi öğrenmek istiyorum çünkü bir arada yaşıyorum, çocuklarla mesela. Onların kekeleyerek anlattığı fıkralara değil de bir çırpıda anlattığı Kürtçe fıkralarına gülmek istiyorum. Aslında ben, çocuklarım anadillerinden başka bir dilde eğitime başlarken neler yaşadı, anlamak istiyorum. Bu da zaten kurstaki son Türkçe konuşmam olacak."

-Ser çava Mamoste Fulya, ez bi nasîna te kefxweş bûm. Bi xer hatî.