Perşembe, Haziran 19, 2014

ders kesim raporu


"ignoya futura"
kömürden dönenler
ıslık çalmak günah mı?
soğuk
kar tatili
grev
çok soğuk
defter atölyesi
yeni yıla çeviri yaparak girme günü
güçsüz pazartesi
güçsüz pazartesiler
takvim/salname/calender
transit sürme deneyimi
rangoli
kaymakam kafası
kayseri
dek, ankara
baştan tükenmiş second term
roja zimanê dayikê ya cihanê
köy ziyaretleri
müfettiş
soruşturma
hewsel
hızırbey, adıyaman tütünü
Berkin
hasta hasta okulda newroz
seçim
kurmancî
çocuklarla amed turu, ay tutulması vız gelir
bizim büyük çaresizliğimiz
kıytırıktan seminer
kıytırıktan seminer vol.2
saç kesilir
kırklar dağı
anadili temelli çokdilli eğitim
paskalya yumurtası
köyümüze Ali Arkhady geldi
fotoğraf günleri
insanlar altıncı sınıftan itibaren aşık olabilir mi?
ekolojik eğitim
grev
kutsal ziyaret
gülleri hakan kopardı, ben de yapraklarını sırasına attım
sekizler parti
altılar piknik
güneş yanıkları
anadilinde eğitim atölyesi
yazılı
kömüre gidenler
e-okul
karne
sıcak
seminer
pasaport



Pazartesi, Nisan 21, 2014

aşk ve dostluk



Biz işte bir sonraki gün, sözleştiğimiz gibi buluştuk. Onunla birlikte Çıtır Çıtır Felsefe serisinin 21. kitabını, Aşk ve Dostluk'u okumaya başladık.

"Murat beni güldürür, neşemi görür, benim neşelenmem onun hoşuna gider; Murat'ın keyiflenmesi beni mutlu eder, benim mutluluğum da onu mutlu eder..."

"Biri 'Seni seviyorum' dediğinde gerçekten söylediği gibi hissettiğinde nasıl emin olabilirsiniz? Kimsede sözcüklerin doğruluğu ölçen bir yalan makinesi, itiraf edilen aşkın içtenliğini tartan bir alet yoktur! Ama gayet iyi ölçülebilen bir şey vardır: Davranışların içtenliği."

"İyi ama, 11 yaşında flört edebileceğine, 14 yaşında dudaktan öpüşme vakti geldiğine, 18 yaşında cinsel ilişkiye girebileceğine ve 25 yaşından önce evlenmen, 30 yaşından önce çocukların olması gerektiğine falan kim karar veriyor?"

Zil çaldı. Öğle aramız kısa, zaten okulda sevmeye, düşünmeye, paylaşmaya ayrılacak vakitler hep kısa; dersler uzun, sıkıcı. O zaman yarın devam edelim.

"- Birlikte bir sürü şey yapmayı planladığım birini tanıyorum. Güvendiğim, ilginç bulduğum, üstelik oldukça çekici biri; kimi zaman can sıkıcı, katlanılması her zaman kolay olmayan, ama bana her zaman güvenebilecek biri. - Söylesene kim bu kişi? Benimle tanıştıracak mısın? - Evet hemen tanıştırayım. Tam karşında: O kişi benim!"

Kitabı bitirdikten sonra O'na ne hissettiğini sordum, benim O'nun için yapabileceğim birşey olup olmadığını... Başını iki yana salladı kararlıca, "Hayır, yok. Ben zaten kendim için istediğim şeyleri yapabiliyorum."

Yine bir öğretmen edasıyla başladığım yere dönmüştüm. Kitap okumak O'na iyi gelecekti falan... Oysa O istediği zaman birlikte O'nunla oyun oynuyor, yemek yiyor, gülüyor ya da derste birlikte sıkılıyordu.


"Dimitri ateşi izlemeye bayılıyor. Kıpkırmızı korlar, odunları okşayan alevler, kütüklerin çıtırdıları... Dimitri, şöminenin başında saatlerce kalabilir. Ama alevlerin gösterisine kendini öyle kaptırıyor ki, odun eklemeyi unutuyor; ateş çabucak sönüyor. Yazık..."

Sınıfına gitti, ben ağaçların altında biraz daha kaldım. Kitaba yeniden baktım. O'nun iradeli haline, içtenliğine, özgürlüğüne ve öz sevgisine imrendim. Yollarını birbiriyle karıştırdığım özveri ve yıkım arasında ben, keşke ben de O'na bunu sorabilseydim:

- İnsanlar ne zaman aşık olmayı bırakıyor? Cevabı alta yazar mısın?


Cuma, Şubat 21, 2014

dünya anadil günü

Anadil hak mıdır, değil midir(hala tartışanlar var); ana sütü gibi midir(sadece anneye yüklenen bu 'kültürün devamı' sorumluluğu niye?); kamuda mı, özel okullarda mı; ayrı sınıflarda mı, bir arada mı; öğrenciyle aynı anadili konuşan öğretmenle mi; Anadilde Eğitim mi, Anadilinde Eğitim mi(ki karışıklığa mahal yok, şurada literatür dili detaylıca açıklanmış: http://zanenstitu.org/eg%CC%86itimde-anadili-calis%CC%A7malari-icin-muhtac-sozluk-serif-derince/ ) soruları bir yana kalsın, biz bugün okulda anadilinde eğitimin küçük bir provasını yaptık. 

Derste çoğunlukla İngilizce konuşmaya çalışıyorum. Selamlaşmamız ve classroom language (Sınıf içinde iletişim kurmak için kullandığımız dil, "Kitabı uzatır mısın?", "Kağıtları gruplara dağıtır mısın?" gibi) hep hedef dilde. Bunu yaparken de hep bir ritm tutturmaya özen gösteriyorum. Put your books in your bags gibi uzun bir cümle bile ben söylediğim anda çocuklarda daha ezgili bir ifadeye dönüşüyor, kavranıyor ve uygulanmış oluyor. Ancak yine de derse katılmayan/katılamayan, kendini Türkçe olarak ifade etmekte de zorlanan, okuma yazma güçlüğü çeken çocuklar var. Muhtemelen aynı durumda pek çok çocuk, bakın Bağlar İlçe MEM'de nasıl tespit edilmiş, teşhis nasıl konulmuş: http://t24.com.tr/haber/baglar-ilce-milli-egitim-muduru-ogrenciler-hafif-zeka-geriligine-sahip/251593 

Okuma yazma bilmeyen veya güçlüğü çeken öğrencilerimizin büyük bölümünün hafif zeka geriliği olan, tarımda mevsimlik işçi olarak çalışan, sonradan okula kazandırılan veya okula ilgisi olmayan öğrenciler olduğunu belirledik.

"Hesabı öğretmenden soracağız" ifadesiyle bile öğrenme sürecini sadece öğretmene yükleyip çocuğun hazır bulunuşluğunu, eğitim dilini ve ortamını hiçe saydıklarını söyleyebiliriz. Hatırlarsınız, Diyarbakır'da Rehberlik Araştırma Merkezi'ne gönderilen bazı çocuklar, Türkçe bilmemelerinden kaynaklı yöneltilen sorulara cevap veremediğinden zeka özürlü olarak raporlanmıştı. 

Okulda bugün, bu tartışmalara hem yakın hem uzak, Kürtçe konuştuk, Kürtçe yazdık, Kürtçe dinledik ve Kürtçe söyledik. 

Roj baş!
- Roj başş!?


Sınıfta Kürtçe konuşmalarıma alışıklar aslında, ama sınıfa geldiğimde hiç böyle merhabalaşmamıştık. Normalde ben, Kürtçe iki kelimeyi bir araya getiremezken, gayet akıcı bir şekilde evde hangi dili konuştuklarını, okulda ve derste neden anadillerinin yer almadığını sordum. Verdikleri cevapların bir kısmını anlamasam dahi onların kendilerini ifade etme sevinçlerine kapılıp gittim, hatta okuma yazma güçlüğü çeken çocukların bile. 

Daha sonra onlardan gruplara dağıttığım harflerden Kürtçe ve İngilizce kelimeler yazmalarını istedim. Başta i-î e-ê harflerine yabancı olsalar da bir süre sonra alışıp benim yanlışlarımı da düzeltmeye başladılar.

En keyif aldıkları bölümse anadillerinde izledikleri çizgi film oldu. Speedy Gonzales'i Zibidi Mişko'ya uyarlayan aklı seveyim. 

Zimanê Kurdi'yi söylemesek olur mu, olmaz.

Bir de fotoğraf.














Perşembe, Ocak 09, 2014

kadın işi, öğretmen işi


Grade: 8th
Topic: Cooperation in the family
Functions: Requesting assistance, accepting, refusing and apologizing


Konumuz evdeki işbirliği, sorumluluklar, paylaşılan işler, birinden yardım isteme, kabul ya da reddetme. Derse öğrencilerimin kendi evlerinde hangi sorumlulukları üstlendiklerini ve aileyle paylaştıklarını sorarak başlıyorum. Başıma geleceklerden haberdarım, kitap yine ve yine evet, şehirdeki yaşama odaklı. Tarladaki taşları temizlemek, su taşımak, hayvanları otlatmak, ağaçları sulamak, sobayı yakmak gibi örneklerin ingilizce karşılıkları kitaplarında mevcut değil. Alışveriş yapmak, yerleri elektrik süpürgesiyle çektirmek gibi işlerle dolu. Üstelik kitap, bugüne kadar ders kitaplarında rastladığımız "evde anne ütü yaparken baba da gazetesini okur" görsellerinden uzak olsa da, yeniden toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirecek nitelikte.


Kısa, net, anlaşılır konuşma metinlerinden yoksun, kafa karıştırıcı ve uzun diyaloglarla dolu bu kaynaklar, yukarıda saydığım dezavantajlarla birleşince dil öğrenimini hayli zorlaştırıyor. Bu yüzden her ders öncesi, her sınıf için yaptığım hazırlıklara bir de kaynak-materyal eklemem gerekiyor. (Altı üstü günde rakamla (6) yazıyla (altı) saat derse giriyor öğretmenler, diyenlere -buna MEB de dahil- sesleniyorum en klişe haliyle: Evdeki materyalleri anlatsam, kitap olur!) Kitapları bütünüyle reddetmek mümkün değil. Bu kaynakları çocuklara en çekilir hale getirmek için çoğunlukla resimlerini yorumlamalarını istiyorum, hatta kendilerine resimli ingilizce sözlük oluşturmaları için kesmelerini, parçalamalarını istiyorum.


Ünite, bir çiftin (Tabiki biri erkek biri kadın ve evliler) yaşadığı tartışmayı resmeden diyaloglarla başlıyor. Kadın, sabahtan beri evde iş yaptığını anlatıp, eşinden yardım etmesini istiyor. Erkek ise televizyonun başında maç izliyor ve yardım talebini reddediyor. Sonra erkek bir kafede erkek arkadaşıyla sohbet ediyor. Arkadaşına, eşiyle evdeki işler yüzünden kavga ettiğini anlatıyor. Arkadaşı da aaa olur mu canım öyle şey "I have done the houseworks since I was a child. You should help her." deyince bizim erkeğin kafasına dank ediyor, gidip evde eşine yardım ediyor, birlikte yemek yapıyorlar falan. Önce diyaloglarda uzuun uzun çocukların kafasında erkek işi kadın işi diye sorumlulukları ayır, sonra arkadaşı yardım etmelisin deyince sihirli değnek dokunmuşçasına her şey birden değişsin, çocuklar da bunu bir kazanım olarak öğrensin. Aklıma bir yazı geliyor:
http://ozanoyunbozan.blogspot.com/2012/08/cocuk-kitaplarndaki-hayvanlar-insan.html


"Çocuklar hakkında yapılan araştırmalar, çocukların kitabın sonundaki doğru davranıştan ziyade kitap boyunca gösterilen çatışmayı daha çok hatırladığını ortaya koymuş.[1] Yani aklında fenalık olmayan bir çocuğa önce on sayfa boyunca ne türfenalıklar yapılabileceğini gösteriyoruz, sonra tek bir sayfada fenalığın kötü olduğunu anlatıyoruz. Çocuklar olaylarla sonuçlar arasında bizim kurduğumuz (ya da varsaydığımız) bağlantıları kurmadığı için hikâyeler genellikle hedeflenen amaçları karşılamıyor."


Bu uzuun ingilizce metinleri anlamak için de çocuklarımın sihirli değnekleri yok. Görselleri nasıl yorumladıklarını sorduğumda aldığım ilk iki yanıt:



(E) "Kadın alışverişe gidiyor, kocasından para istiyor."

(K) "Hiç de bile, kadın ev işi yapmaktan yorulmuş, kocasından yardım istiyor."



Kız öğrenciler dersin başında da olduğu gibi ev işlerinin paylaşılması gerektiğini düşünürken erkek öğrenciler hala bulaşık yıkamanın ve yemek yapmanın onlara göre bir iş olmadığını ifade ettiler. Son hamlem, son kozum: Ford Transit!



Köyümüzün muhtarı öğretmen servisini kullanmakta. Şu sıralar yedek şoför arayışları mevcut. Kim kullanacak? Öğretmenlerden kimsenin meseleye sıcak baktığı yok. Aslında biraz serlerinde var olan erkekliklerini öldüreceklerinden korkuyorlar. Ufak bir hata ile hem şoförlüklerine hem de erkekliklerine sövdüreceklerini düşünüyorlar. Muhtar araba kullandığımı bildiği için bana da sordu. Olur niye olmasın deyince ben, kıyametler koptu. Servisi her gün kullanacağımdan değil ama, denemek istedim. Bugün ilk defa bir transit sürdüm işte, araba kullanmaktan daha keyifliydi hatta. Köye vardığımda, taşımalı öğrenci servisleri çoktan gelmiş, tamam yeter daha şoförlerin önünde bari rezil etme yakarışları..


- Öğrenciler gördüyse sorun yok benim için!



(Dersin sonu)

- E hani araba kullanmak erkek işiydi, sabah görmedin mi beni servisi kullanırken?
- Gördüm de yani tam görmedim.
- (Ula..)


servis içi, okul yolu, kar tatili
11.12.2013

Çarşamba, Ocak 01, 2014

defter atölyesi

Happy new year,
Ser sala pîroz be,
Mutlu yıllar!



-Öğretmenim yılbaşını kutlamak günah mı?
-Neden olsun?
-Bilmiyorum, dinkültürü öğretmenimiz dedi.
-Sen yeni bir güne başlarken iyi dileklerde bulunuyorsun değil mi? Gün-aydın gibi. Yeni yıl da öyle, yeni bir yıl, iyi dileklerimiz var, bunları söylüyoruz birbirimize.
-Evet ama günahmış.
(5 dakika sonra sınıftan çıkarken)
-Yeni yılınız kutlu olsun öğretmenim
-(Te çi got??!)

1 hafta öncesinden sözleştik, çekilişte kim çıkarsa ona yılbaşında el yapımı hediyeler veriyoruz.
O zaman atölye başlasın.

*Eski yeni, renkli renksiz, sert yumuşak bir sürü kağıt.
*Boyuna ip, yumak yumak ip
*Delgeç (Çocuklar için okulda idarenin varlığı ilk kez bu kadar işe yaradı)








İyi dilekler listesi:
* Eğitmeyen, öğretmeyen
* Öğrenmeyi öğrenen, paylaşan
* Dilini unutturmayan
* Sınıfta bizi üşütmeyen,
* Köy yollarını arada tatil olsun diye kapatan
* Üreten, hediye eden
şeylerden olsun. 

Barış zaten daim olsun.

edit: Hediyeler.