Perşembe, Kasım 24, 2011

başka bir öğretmenler günü mümkün

olmalı.
Yine de bu günümü özel hissettiren herkese şükranım sonsuz. Öğretmenlerim, öğrencilerim, annem, kardeşlerim, dostlarım, ve adam'ım, öhöm.

Öncelikle 24 Kasım çekincelerime açık getireyim. Şurada çekinceye sevk eden bir yazı var. Yıllardır öğretmenler gününü aslında bir "unutturma aracı" olarak kutladığımızın farkında olmak, ilk öğretmenler günümün berraklığını bulandıracak gibi oldu, izin vermedim.

"Olay çıkarmasın", bir günü kutlayıp yoğrulup gitsinlerin '81 model anlayışı, 2011'de de pek farklı değil. Ülkemin eğitiminden sorumlu bakanı, "Bizim bakanlığın önünde her hafta eylem yapıyorlar. Bir de sorun uydurmuşlar ataması yapılmayan öğretmenler diye, böyle bir şey yok." şeklinde açıklama yapabiliyor, kelime oyunlarına başvurabiliyor.

Şafak öğretmenim de vardı, biz üç-beş öğretmen oturduk, ataması yapılmayan öğretmenler diye bir sorun "uydurduk" zaten.

Eğitim politikası olmayan, öğretmen yetiştirme yolu-yönteminin izi bile bulunmayan, 150bin öğretmen açığını 60bin ücretli öğretmenle doldurmaya çalışan, temizlik görevlisi, tuvaletlerde sabunu olmayan okullara tablet bilgisayar göndermeyi proje sayan bir ülkenin vatandaşıyım, öğretmeniyim, bu daha "uyduruk" değil mi?

Bugün bir öğrencimden şöyle bir mektup almak daha kahredici değil mi?


Öğretmenler günü diye okulda 3 ders yapılsın isteyen, tatil yapılmayınca da öğretmenler zilinden 10 dk sonra derse giren öğretmen, aynı gün 11 saat derse giren, 6 saatini bahçede nöbette geçiren benden, fazla fazla maaş alıyorsa, ancak aldığı maaş yine OECD ülkelerinin altındaysa, hangisi daha can sıkıcı?

Kapı çaldı, silkelendim.
Nöbetçi öğrenci: Öğretmenim size çiçek gelmiş.

Adam! :)


Bugün bir çiçeklere, bir öğrencilerime, bir de anneme sarıldım. Kucaklaşmanın enerjisiyle zorunlu kutlamaların sıkıcılığını kırdım. Kutlama demişken, "millet uzaya gidiyo, biz hala" soğukta, cızırdayan mikrofonlarla, öğrenciye dur, sus diyerek tören yapıyoruz, diye cümleler kurmaktan sakınmayacağım.